Bir gazeteci olarak soruyorum bizler gerçekten kime güveneceğiz? Son zamanlarda gündemi sarsan sahte diploma skandalları, toplumun sadece bürokraside değil, en saygın kurumlarından biri olan akademide de derin bir çürümeye işaret ediyor. Artık meselenin birkaç sahtekarın kişisel hilesi olmadığı, köklerinin toplumsal ve kurumsal güveni sarsacak kadar derinlere indiği açıkça görülüyor. Bu durum, lise mezunu olmayanların üniversite profesörü unvanı taşımasına kadar varan utanç verici boyutlara ulaşıyor.
Akademik İtibarın Kaybı
Bir üniversitenin varlık sebebi olan bilimsel liyakat ve dürüstlük, sahte diplomalarla göreve gelen profesörlerle yerle bir oluyor. Bir bilim yuvası, bilgi üretmek ve genç beyinlere yol göstermek yerine, sahtekarlığın ve torpilin gölgesinde kalıyor. Bu durum, yalnızca o üniversitenin değil, tüm akademik camianın itibarını sarsıyor. Düşünün, genç bir öğrenci, kendisine ders veren, tez danışmanlığı yapan kişinin aslında o unvanı hak etmediğini öğrendiğinde, bilime ve eğitime olan inancını nasıl koruyabilir? Bu durum, gelecek nesillerin bilgiye olan saygısını zedelerken, liyakate dayalı bir toplum inşa etme çabalarını da baltalıyor.
Nedenleri ve Sonsuz Güvensizlik Döngüsü
Bu skandalların ardında yatan temel sorun, denetim mekanizmalarının yetersizliğidir. Gerek üniversite yönetimleri gerekse Yükseköğretim Kurulu (YÖK), bu sahtekarlıkları önceden tespit etmekte yetersiz kalmıştır. Öte yandan, atama ve terfilerde liyakat yerine, siyasi veya kişisel kayırmacılık (torpil) kültürünün yaygınlaşması, sahtekarlar için cesaret verici bir zemin hazırlamıştır. Bu ortamda, “hak ederek” yükselmenin zor olduğu düşüncesi, bazı kişileri kolay yoldan unvan ve mevki elde etmeye itmiştir. Sonuç olarak, toplumun her kesiminde, özellikle de kamu kurumlarına olan güvensizlik derinleşiyor. Artık insanlar, en basit bir bürokratik işlemden, en yüksek akademik atamaya kadar her konuda “acaba torpil mi var, sahte bir belge mi kullanıldı” diye düşünmekten kendini alamıyor.
Çözüm: Dijital Kontrol ve Liyakat Vurgusu
Bu kaostan çıkış yolu bellidir. İlk olarak, diplomaların ve unvanların doğrulama süreçleri dijital bir sisteme entegre edilmeli ve bu sistem kamu kurumları, üniversiteler ve diğer ilgili kuruluşlar tarafından kolayca erişilebilir hale getirilmelidir. Bu sayede, sahte bir belgenin tespiti anlık ve kesin bir şekilde yapılabilir. İkinci olarak, özellikle akademik kadro atamalarında şeffaflık artırılmalı ve mülakatlar, sınavlar gibi süreçler objektif ve liyakate dayalı kriterlere göre yürütülmelidir. Üçüncü olarak, bu suçu işleyenlere ve bu suça göz yumanlara karşı caydırıcı cezalar uygulanmalıdır.
Unutmayalım ki, bir ülkenin geleceği, o ülkenin en donanımlı ve dürüst beyinleri tarafından inşa edilir. Sahte profesörlerle yol alınamaz. Eğer toplumsal ve kurumsal güveni yeniden tesis etmek istiyorsak, yozlaşmanın köklerine inmek ve liyakati her şeyin üstünde tutan bir sistemi yeniden inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde, sahtecilik ve torpilin gölgesinde kalmaya, her gün yeni bir güven bunalımıyla uyanmaya devam edeceğiz.