admin
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Teknoloji
  4. Hazal Akpınar: YAPAY ZEKA SOKRATES’İ DÜŞÜNEBİLİR MİYDİ?

Hazal Akpınar: YAPAY ZEKA SOKRATES’İ DÜŞÜNEBİLİR MİYDİ?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir dönem dilimize “Google’la bunu” yerleşmişti, bir bilgiye ulaşmak için arama motoruna yazmak ve sayfalar arasında gezinip doğrusunu bulmak gerekiyordu. Şimdi ise en çok duyduğumuz şey “yapay zekaya bunu sordum…” ya da “bu belgeyi yapay zekaya hazırlattım”. Yapay zekâ sorulara oldukça açıklayıcı, net ve ilk bakışta doğru cevaplar veriyor. O kadar iyi anlatıyor ki doğruluğunu teyit etmezseniz her dediğine inanabilirsiniz. Çoğu kişi yapay zekanın verdiği cevabı sadece “doğru göründüğü” için “gerçek” zannedebiliyor. Cevapları o kadar tutarlı ki insan kendi bildiğinden şüphe edebiliyor. İşte bu durum bizi yüzyıllar öncesindeki bir soruya götürüyor: Gerçeği kim bilecek?

Atina sokaklarında gerçeği aradığı için gezen bir filozof her önüne gelene sorular sorardı: “Adalet nedir?”, “Bilgi nedir?”, “İyi olan nedir?”. Sorulara cevap verenlerin kafası karışırdı, zira aslında bildiklerini sandıkları şeylerin ne kadar tutarsız ne kadar altı boş olduğunu görürlerdi. Sonra onlar filozofa doğrusunu sorarlardı. Ancak filozof kimseye hazır cevaplar vermez, diyalektik yöntemle yani sorularla kalıp düşünceyi kazarak ezberi (inancı) kırmayı hedeflerdi. Diyalog asla saniyeler içinde gerçekleşmez ve kimse hazır bir cevap almazdı. Zaten filozofun amacı da cevap vermek değil, düşünmeyi öğretmekti.

Bu bakımdan Sokrates ile yapay zekâ uygulamalarını farklı kılan şey soruya değil, cevaba yaklaşım biçimleri: Sokrates bilgeliğin peşindeyken yapay zekâ hızı hedefliyor. Sokrates’in karşısındakiler onun, sorduğu sorulara hazır ve kesin bir cevabı olmadığını gördüklerinde şaşırır, ona üstten bakarlardı. Diyaloğun devamında ise esas olanın kendi düşüncesini kurmak, gerçeğe ulaşmak olduğunu anlarlardı. Yapay zekâ ise tersini yapıyor. Saniyeler içinde makale, hikâye, rapor, şiir, dilekçe, hatta aşk mektubu yazıyor. Neredeyse bizim yerimize düşünmekten ve üretmekten keyif alıyor bile diyebiliriz. Peki bu durumda “düşünen hayvan” olarak tanımlanan insanın temel işlevine ne olacak? Düşünme yetimiz körelecek mi? Bunu zaman içinde göreceğiz.

Evet, yapay zekâ oldukça cezbedici. Saniyeler içinde bütün verilerin taranarak önümüze bir sentezin ortaya konması harika ve şüphesiz zamandan kazanç. Ancak bu başka bir soruna yol açıyor: Özgünlüğün yok olması ve ortalamanın hakimiyeti. Zira yapay zekâ internetteki bilgileri harmanlarken en çok kullanılan ve en sık tekrar eden kalıpları kullanıyor. Üretimi de bu bakımdan yaratıcılıktan ve özgünlükten uzak. Oysa düşünmek özgün olanı üretmektir, felsefe de ortalama olana itiraz, özgün olanı söyleyebilme cesaretidir.

Öyleyse gerçeği bilebilmek için önce bilginin ne olduğu sorusunu cevaplamamız gerekir. Yapay zekâ bize düzenlenmiş ve tutarlı hale getirilmiş veriler sunarken ürettiği şey İngilizce’de information sözcüğüyle karşılanan bilgidir. Oysa felsefi anlamda bilgi, yani knowledge, zihninizdeki verileri bir bağıntı içine sokup onu özgün bir şekilde tesis etmekle mümkündür. Dahası bu süreçte yalnızca rasyonel süreçler devrede değildir, yapay zekâdan farklı olarak bizler düşünce üretirken duygularımızı da işin içine katarız. Zekâ ile bilinç arasındaki fark da burada yatar. Ancak bu meseleyi sonraya bırakacağım; keza konumuz gerçeği bilmek.

Diyelim ki İzmir’de bir belediye, yapay zekâya “Nasıl bir şehir planı yapmalıyız?” diye sordu. Program soranlara anında yanıt verir: “Yeşil alanları artırın, toplu taşıma geliştirin”. Kötü mü? Hayır. Ancak yapay zekâ şehrin ritmini, yaşayanların fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını; kısacası şehrin hikayesini anlayamaz. Gerçekten işlevsel ve herkesin beğenebileceği projeler hazırlayabilir; ancak kentin gerçeği istatistikler ve grafiklerin ötesinde, deneyimdedir. Ne yazık ki yapay zekâ şimdilik deneyimleyememektedir. Onun projelerinin gerçekten işe yarayıp yaramayacağı, ihtiyaçlara çözüm olup olmayacağı İzmirliler’in deneyimlemesi ile doğrulanabilir.

Gerçek, deneyimden ve ortaklaşmadan çıkarılabilir; yalnızca veriler bize bir şeyler söylese de verileri bir bağlam içine sokup onlardan sonuçlar çıkarmak ve bu konuda alternatif görüşler üretmek hâlâ -ve muhtemelen bir süre daha- bizim yapmamız gereken bir eylem. Muhtemelen Sokrates de yapay zekâya sorularını sorsa da gerçeğe ulaşmak konusunda bizden medet umardı. Çünkü yapay zekâ bize hızlı cevap veren bir araç olsa da bilmenin temel amacı değildir; hangi soruları soracağımız ve kendi cevabımızı ortaya koymamız hâlâ bize kalmış durumdadır. Felsefeye duyulan ihtiyaç da işte burada yatmaktadır: Özgünlüğün değerini hatırlatmak.

 

Yapay zekâ muazzam bir araç. Hızın kutsandığı bir çağda kolayca birçok işi yapabilmenin en iyi yolu. Ancak unutmamak gerekir ki verileri biz girsek de yapay zekânın ortaya koyduğu bilgi onun ürünü. Düşünmek ise yaratıcı bir eylemdir ve varoluşumuzun temel gerekliliğidir. Sokrates yapay zekâyı kurgulayabilme yetisine sahipti, tek eksiği teknobilimsel donanımdı; oysa yapay zekâ Sokrates gibi bir filozofu hiçbir veri olmadan “düşleyemezdi”. Son tahlilde Sokrates için yapay zekânın gerçeği bilemeyeceği açıktır; peki ya yapay zekânın Sokrates’in gerçeği bilip bilemeyeceği konusunda bir fikri olabilir mi?

 

Hazal Akpınar: YAPAY ZEKA SOKRATES’İ DÜŞÜNEBİLİR MİYDİ?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

DNZ HABER ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin